Biz; doğduğumuz gün, ilk nefesi aldığımızda intihar etmişiz.Bir anne,bir ebenin telaşı, birilerinin heyecanlı bekleyişleri, narkozu, neşteri, hemşiresi, steril ortamı, kazanılan paralar (bizim sırtımızdan), ödenilen bedeller (bencilce sırf kendi isteklerine) ve ardından olanca sevinç ifade eden sesler ve davranışlar eşliğinde ilk intihar girişiminde bulunmuşuz.
Sonra ebenin (hayatın) attığı ilk tokat, popoya iniverdi ve sık sık veya asla olmayacak , bilinmez bir şey; herkes gülerken biz ağladık.Yaşlar tomurcuk tomurcuk, kandan al al olmuş, kıpkırmızı yanaklarımızdan süzüldü. Ebenin (hayatın) dünyayı bize ilk kez tepetaklak edişi, işte bu andı. Ayaklarımıza vurulan ilk prangalar; ebenin yaşlanmış, çillenmiş, incelen derili, bembeyaz tombul elleriydi.
Sonra bekleyişler içinde, ardı ardına tütün tüketen, nefes boğan kişi; hiç düşünmedin mi acaba oğlumun tertemiz, daha oksijenin bile yaktığı ciğerlerini dolduracak, yaşatacak (buna yaşamak denirse) havayı kirlettiğini. Eminim düşüncesizliğin bundan da eskiye bu olanlardan da başka olmuşlara eriyordur. Mesela; geleceğimi düşünmemiş ve en son olarak "yaşlanınca bize bakar" diye iç geçirdiğini duyabiliyor, bir 'yatırım', finansal bir kaynak olduğumu göz önünde bulundurmadan edemiyorum.
Bunlara rağmen bir an, hani o ilk gülümsemem var ya? Çok merak ediyorum, birilerinin içinde şenliğe, sıcak yaz günlerinden, çiçekli bahar mevsiminden, dünyada ki en güzel şeylerden daha derinde bir hissiyat verdi mi?
Bilmiyorum. Gerçekten kim kim, kim ne hissediyor veya kim sahici, bilemiyorum. Öyle saf gibi etrafa bakarken, gülümserken; ölümüme güldüğümü ne bilebilirdim. Bilmeliydim, bilemedim.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder